DÜNYA DEĞİŞTİ, SİZ BU DEĞİŞİMİN NERESİNDESİNİZ?
Merhaba, ben İdil. ACMP Turkey üyesiyim.
2016 yılından bu yana Crossfit yapıyorum.
Crossfit bir dayanıklılık sporudur. Kısa zaman aralıklarında çok yüksek aerobik kapasite gerektiren özel egzersiz setlerinden oluşur. Bu setler WOD (Workout of the Day) olarak adlandırılır. WOD bir Crossfit’cinin en “havalı” söylemidir.
Crossfit ile ilgilenen bir tanıdığınız varsa, onunla sohbet etme imkanı bulduğunuzda Crossfit yaptığını mutlaka öğrenirsiniz. Çünkü sohbetinin içinde size Crossfit’ten mutlaka bir noktada bahsetmiştir ya da bahsedecektir. Bunu paylaşmadan duramaz.
Onlarla sohbet ettiğinizde çoğundan şuna benzer yorumlar alırsınız: “Antrenmanda bir ara öleceğimi zannettim!” “O bir an gerçekten ölmek istedim!” “Bitsin bu çile!” “O an ben gerçekten kendime neden bunu yapıyorum dedim!”
Antrenman esnasında tüm bunlar istisnasız olarak, saniyelik aralıklarla aklınızdan geçer. Sonra o an biter ve yere yatarsınız. Belki dakikada 180 atışa kadar varmış olan nabzınız hafif hafif düşmeye başladığında ise yeni antrenmanınızı çoktan planlıyorsunuzdur.
İşte Crossfit, sevdalısı olan kiminle konuşsanız benzer şeyleri duyacağınız böylesine bir tutku. Dünyada, özellikle de Amerika’da büyük bir akım. Böyle bir tutkun kitlesi olduğu için aynı zamanda yine özellikle Amerika spor endüstrisi için de büyük ve imrendiren bir pazar.
Peki tüm bunları neden anlatıyorum ve bunların Değişim Yönetimi ile ne ilgisi olabilir diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
Bunun için size öncelikle kısaca Crossfit’in tarihinden ve kurucusundan bahsetmek istiyorum. Crossfit markası Greg Glassman tarafından 1996’da Santa Cruz’da küçük bir Crossfit Gym olarak kuruldu. İştirak sistemi ile yapılanan Crossfit ağı 2005 yılında sadece Amerika içinde 13 adet temsilciden ibaretti. 2016 yılında dünyaya yayılarak yaklaşık 13,000 adet, 2020’de ise dünya genelinde 15,000 adetin üzerinde bir iştirak ağına ulaştı. Bu sayı spor endüstrisi pazarında Crossfit markası özelinde kayda değer bir pazar hacmi ve ticari potansiyel yarattı.
06 Haziran 2020 tarihinde, Crossfit kurucusu ve CEO’su Gleg Glassman şahsi twitter hesabından şöyle bir tweet paylaştı: “FLOYD-19”
Glassman bu mesajı Covid-19 pandemisinin dünyayı ele geçirdiği bir dönemde, University of Washington Institute for Health Metrics and Evaluation’ın George Floyd’un ölümü üzerine paylaştığı “Irkçılık ve ayrımcılık çok acil müdahale gerektiren halk sağlığı konularıdır” tweetine karşılık olarak yazmıştı.
Glassman’ın bu paylaşımı büyük eleştiri aldı. Dünya genelindeki birçok Crossfit iştiraki zincirleme bir hızla marka ile iş birliğini sonlandırdığını duyurdu. Markanın en büyük ticari destekçisi ve ana sponsoru olan Reebok da Crossfit markası ile olan iş birliğini sonlandırdığını açıkladı.
Glassman ise bu tweet ile kalmayarak tüm Crossfit iştirak sahiplerini davet ettiği ve yine çokça eleştiri alan online bir Zoom buluşması düzenledi. Bu buluşmada Covid-19 pandemisi hakkında komplo teorileri öne sürdü. George Floyd’un öldürülmesinin aslında ırkçılık ile alakalı olmadığını, bunun özenle planlanmış bir operasyon olduğunu dile getirdi.
Kartopu etkisi ile bir çığ gibi yayılan iştirak fesihleri ve iş birliği iptalleri sonrasında, paylaştığı tweetten tam üç gün sonra, 09 Haziran 2020 günü Glassman, kurucusu olduğu Crossfit şirketi CEO’luğundan istifa ettiğini açıkladı. Bundan iki hafta sonra da şirketi satışa çıkardığını duyurdu.
24 Haziran 2020 tarihinde şirketin, tüm marka hakları ile birlikte hali hazırda bir Crossfit salonu sahibi olan Eric Roza adında bir iş adamına satıldığı duyuruldu. Roza Temmuz 2020 itibariyle de şirketin CEO’luğu görevine geldi.
Sıfırdan oluşmuş büyük bir marka, dünya geneline yayılan bir love brand, 15 senelik bir emek ile yaratılan global bir temsilcilik ağı, global eğitim platformları, uluslararası marka iş birlikleri ve 3 gün içinde yok olan bir itibar.
Evet farkındayım, hala Değişim Yönetimi ile ilgili bir şey anlatmadım.
Şimdi tüm bu hikayeyi okuduktan sonra bir kez daha soruyorum: Bunların Değişim Yönetimi ile ne ilgisi olabilir?
Tıpkı Covid-19 virüsünün günümüz dünya koşullarında tarihteki diğer pandemilere göre inanılmaz büyük bir hızla tüm dünyaya yayılması gibi, günümüz iş ve marka dünyasında da marka itibarını zedeleyebilecek en ufak bir hamle kar topu etkisi ile ışık hızında kitlelere ulaşıyor. Ve bu hamlelere maalesef marka sahiplerinin, marka yöneticilerinin ve markayı temsil eden tüm bireylerin kişisel paylaşımları da dahil.
Bu gerçekliği Crossfit örneği ile birlikte düşündüğümüzde aslında ilave bir açıklamaya ihtiyaç duymayan çok net bir tablo görüyoruz. Değişim Yönetimi kendimizden başlıyor ve hayatımızın her alanına istisnasız olarak sirayet ediyor. Değişimin başlangıcı ise tıpkı Crossfit WOD’unu tarif ettiğimiz gibi. Zorlayıcı, bazen korkutucu ama başladığımızda su gibi akan, bittiğinde ise paha biçilmezlik duygusu veren.
Kişisel marka yönetimi, kişisel itibar yönetimi, kişisel duyarlılık, duyarlı yöneticilik, sağduyu ve etik değerler artık günümüzde Değişim Yönetimi zincirinin ilk halkasını oluşturuyor. Ve biz neysek, markamız da bizimle birlikte değişiyor, dönüşüyor.
Toplumsal bir olaya verdiğimiz veya vermediğimiz bir tepki, sergilediğimiz veya sergilemekten çekindiğimiz bir duruş, bizi hızlı olarak kontrolümüz dışındaki konumlara taşıyabiliyor. Ve çoğu zaman da durumun geri dönüşü maalesef mümkün olmuyor. Değişim Yönetimi çoğu durumda İtibar Yönetimi, Kriz Yönetimi ve İletişim Yönetimi ile iç içe geçiyor. Günümüz dünyasında ise artık neredeyse tüm bunların çatısını oluşturuyor.
Crossfit hikayesi buna benzer bir durum için verilebilecek örneklerden sadece bir tanesi. Ancak hem güncelliği, hem de etkilerinin çok hızlı ve ölçülebilir bir şekilde görülmesi bize bu konunun önemini kesin olarak hatırlatıyor. Ve bize şunu sorgulatıyor:
Dünya değişti ve değişmeye devam ediyor. Peki biz bu değişimin neresindeyiz ve organizasyonlarımıza büyük etkisi olan bireysel değişim yönetimini nasıl yapıyoruz?
İdil Seven